KİMLERDENMİŞ?

Bu blog, iki yakın arkadaşın ortaklığı ile seneler önce oluşturuldu, ancak evlilikler, doğumlar, ayrılıklar, yeni deneyimler derken, farklı bir yöne evrildi. Sonra da dendi ki, "ya biz bunu da denemişiz". O zaman neden insanlarla da paylaşmayalım? Her işte parmağı olan iki dostun yorumlarını, paylaşımlarını okuyacaksınız. Bi bakmadan geçmeyin :)

PAYLAŞALIM MI?

07 Kasım, 2019

BOŞANMA DOSYASI: ÖLÜM GİBİ BİR ŞEY OLDU AMA KİMSE ÖLMEDİ.


     Tatsız bir mevzu ile geldim bugün. Eşekten düşmüş biri olarak, aklına bir defa bu fikir düşmüş kişilere belki yol gösterir, neler olabileceğinin bir önizlemesi olur diye düşünerek, yazı uzun mu olur, kısa mı keserim bilmiyorum, zira mevzu derin.

     Aşık olduğumuzda, özellikle yaşımız da gençse önünü ardını fazlaca düşünmeden çıkabiliyoruz evlilik macerasına. Temenniler belli, mutlu olalım, huzurlu olalım, AİLE olalım.

     Halbuki aile olmak, ya doğal, kendiliğinden akan bir nehir gibi gelip giriveriyor insanın hayat patikasına, ya bir miktar çalışmaya ihtiyaç duyuyoruz, o nehri hayatımızın ortasından geçirivermek için. Bu iki durum dışında da, o nehrin yokluğunu artık susuzluğa katlanamadığımızı hissettiğimizde, salonun ortasında duran kocaman bir fil ile yüzleşmiş gibi fark ediyoruz.

     Metafor kullanımını biraz fazla mı abarttım diye de düşünmedim desem yalan olur, ama boşanma fikrine yavaştan sıcak bakmaya başlayanların anlayabileceği bir ortak dili konuşuyorum sanırım şu anda.

     Zor bir süreç, boşanma süreci. Belki en zor anı mahkemede hakimin karşısına çıkılan an. "Eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" "Evet..." "Boşanmak istiyor musunuz?" "Evet..." Aynı cevabı içerir iki sorunun bir insanın kalbini nasıl böylesine gerçek bir şekilde kırabileceğini, türlü simülasyonlara sokarak öğretmelilerdi bence insana. Yaşarken bir miktar ağır geliyor çünkü.

     Boşanma sebepleri başka başka da olsa, sevginin ve özenin bittiği noktada bir çok çift bu aşamaya geliyor, belki de kendi kendini gerçekleştiren kehanettir, kimbilir. Ama son derece elle tutulur bir veri var ki, boşanma süreci ve sonrasında, çoğunlukla insanlar "allahım benim evlendiğim insan bu muymuş" noktasına geliyorlar. (ben diil yaa bir arkadaşım :/) Çünkü birbirinden artık hiçbir çıkarı olmayan eskinin çifti, yeni yeni tek olmaya adım alan kişiler, karşısındakine düşmana vurur gibi vurmaya başlıyor, maddi-manevi hırpalamaktan çekinmiyor. Çocuk varsa, hayatınızın korku filmi dönemine hoşgeldiniz partisi için geceleri evde maytap yakabilirsiniz.

     Boşanma kararı verildikten sonra, dava açmak için şunları yapıyorsunuz, ANLAŞMALI BOŞANMA olduğunu varsayıyorum. Çekişmeli olanını yaşayanlara allahtan sabır, bu dünyada kazandıkları sabır pointleriyle de bir sonraki hayatlarında boşanmasız bir ömür diliyorum. (belki yeniden doğmak istemezler, o hakları saklıdır :/)

     Bulunduğunuz yerde varsa Aile Mahkemesi, Yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi' ne eşinizle birlikte gidip dilekçe veriyor, dosya harçlarını yatırarak gün alıyorsunuz. Eğer küçük bir yerdeyseniz ve dosya yoğunluğu yoksa, ertesi güne bile duruşma saati verilebiliyor. Dilekçenizde her şeyi belirtebilirsiniz, nafaka durumu, çocuğun velayeti, ortak malların paylaşımı. İnternette dilekçe örnekleri de mevcut zaten. Sadece şunu unutmayın, anlaşmalı boşanmalarda hakim boşanacak çifti birlikte görüp, ona göre başvuruyu alıyor.

     Boşandıktan sonra, göbek ata ata çıkamıyorsunuz tabii ki mahkemeden, ne kadar öfkeli ve kızgın da olsanız, hayatınızın bir dönemi kapamış, nereye gittiği belli olmayan ve başında kendinizi başarısız hissedeceğiniz bir dönemi başlıyor. Nacizane, boşanma sonrası tavsiyelerimi şuracığa fıydırıveriyorum:

-Boşanma bittikten sonra kesinleşme kararını kendiniz gidip alıyorsunuz, unutursanız 6 ay sizi ne arar ne sorarlar, alla allaaa niye değişmedi benim kütük hala diye mahkeme kalemine gidip, hala kesin boşanmadığınızı öğrenip dumur olabilirsiniz.

-Duruşmadan çıktığınızda yalnız kalmayın. Evet, yalnız kalma ihtiyacınız var ama, kalmayın. Mümkünse kafanızı dağıtabilecek bir arkadaş bulun yanınıza, çıkın gezin. Eve hemen gitmeyin. Ayrıldığınız eşinizle birlikte bir yerlerde oturup bir şeyler içmeyin (bunu daha sonra da yapabilirsiniz), medenisiniz anladık ama bir şeyler içerken illa ki "sen şunu yaptın, ben bunu yaptım" muhabbeti dönüp duracak, ilişkinin otopsisini cenazeyi kaldırır kaldırmaz yapmasanız da olur.

-Boşanma sonrası artık bekarım diye bokunu çıkarıp sağa sola para saçmayın. O paralar günü gelecek, çok lazım olacak. Hani büyüklerin dediği "kötü gün dostu" vardır ya, hep kenarda dursun o. Birikim yapmaya başlayın, evinizi düzenleyin, hayatınızı düzenleyin, etrafınızdaki herkese potansiyel sevgili gözüyle bakmayın, mümkünse yaralarınız iyileşsin diye kendinize biraz zaman tanıyın.

-İhtiyaç duyuyorsanız mutlaka psikolojik destek alın.

-Çocuk varsa, evden ayrılan ebeveyni asla ASLA asla kötülemeyin. Ne olursa olsun, ne kadar öfkeli olursanız olun. Siz yeni bir hayat arkadaşı bulabilirsiniz ama çocuğunuz yeni bir anne/baba bulamaz. Birer tane ebeveyni olduğunu ve hayatı onların gözünden gördüğünü unutmayarak, mümkün mertebe objektif ve sade yorumlar yapın.

-Boşanmayı çocuğa açıklamak zor iş. Ama psikiyatristlere sorduğunuzda, iyi yönetilmiş bir boşanma sürecinin, kötü yönetilmiş bir taşınmadan daha fazla hasar vermeyeceğini söylüyorlar. Bu sebeple, süreci iyi yönetmeye, çocuğun duygularını anlatmasına izin vermeye ve boşanmanın ne olduğunu anlayacağı yaşta değilse, uygun şekilde anlatmaya çalışmakta fayda var.

-"Boşanmasa mıydım, mutsuz olsam da çocuk için sürdürse miydim, yapabilir miydim acaba" diye günler geceler boyu kendinizi yemeyin. Olabilitesi olsaydı, o durusmada evet denmezdi. Mutsuz bir ailenin çocuğu ve yine son dönemleri mutsuz geçen bir evliliğin ve boşanmanın tarafarından biri olarak, mutsuzluk içinde yaşamaktansa koşulları değiştirmenin her daim daha evla olduğunu savunuyorum.

     Dışarıdan bakınca herkes çok mutlu görünecek bir süre, el ele gezen çiftleri, anne-baba ve çocuktan oluşan neşeli aileleri izleyeceksiniz göz ucuyla. Oluyor, biz neden yapamadık diye sorgulayacaksınız. Bu kötü bir şey değil. Bir hayat dersi. Hataları görecek, dersler alacak, tekrarlamayacaksınız. Hayatın özü bu, bir yerde. Ne demişler? "Ders, sen öğreninceye kadar devam eder."

   



Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML