KİMLERDENMİŞ?

Bu blog, iki yakın arkadaşın ortaklığı ile seneler önce oluşturuldu, ancak evlilikler, doğumlar, ayrılıklar, yeni deneyimler derken, farklı bir yöne evrildi. Sonra da dendi ki, "ya biz bunu da denemişiz". O zaman neden insanlarla da paylaşmayalım? Her işte parmağı olan iki dostun yorumlarını, paylaşımlarını okuyacaksınız. Bi bakmadan geçmeyin :)

PAYLAŞALIM MI?

18 Haziran, 2019

KAYGI BOZUKLUĞU/ PANİK ATAK- SONSUZA KADAR SÜRECEK Mİ?



     
      Bu konu üzerinde yazıp yazmamakta çok düşündüm. Neticede Avrupa Yakası' nda falan Burhan Altıntop tarafından "Panik atak var bendeaaa" şeklinde kendini yerlere atarak, histeri bozukluğu olan insanlar gibi dikkat çekmeye çalışmadığınız zaman anksiyete şımarıklık gibi de görülebiliyor bizim ülkemizde. "Zengin hastalığı" diye çıkmıştı medyaya bir dönem, çok iyi hatırlıyorum. 

     Halbuki ruhen kırılgan, belki hayatının bir döneminde olduğu gibi kabul edilmemiş, karşılıksız sevil-e-memiş, bu sebeple kendisini de sevmekte ve kabullenmekte güçlük çekebilen kişilerde, yaptığı işlerin eksiksiz ve kusursuz olmasını isteyen mükemmelliyetçi kişilerde, güçlü durayım, kimseye muhtaç olmayayım, "Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey" diyen nev-i şahsına münhasır insanlarda daha sık rastlanır bu bozukluğa. Yani evet keşke zengin hastalığı olsaydı, en azından uçsuz bucaksız kumsallarda tatil yaparken denize doğru Clark çekip "Şu insanlık da ne kadar kirletiyor şu dünyayı, bizler bu dünyanın virüsleriyiz" hezeyanları eşlik ederdi bize, sonra bir soğuk bira alıp ağaçların altına uzandığımızda (geçerdi diyemiyorum ama), belirtileri daha az yaşardım gibi geliyor bazen kendi adıma. 

    Ama çok üzgünüm, bizler bu hayatın sokak kedileriyiz, bazılarının kafamızı sevgiyle okşadığı, bazen çöplerde yemek ararken atılan poşetlere dolanıp boğulan, bazen sevilirken boğazı sıkılan, bazen bir merhametli kalbin evini açtığı... Ve panik bozukluk bize ait bir şey: BU DÜNYAYA FIRLATILMIŞ HİSSİYATI. 

     Klasik soruyla başlayalım: Panik atak/ panik bozukluk/ anksiyete nedir?

   Panik atak, evinde, koltuğunda sakin sakin otururken, bir gökdelenin tepesinden aşağı atlamak üzereymişcesine tepki veren sempatik sinir sistemidir. Sempatik sinir sistemi, özellikle organizma tehlikeye girdiğinde hayat kurtarmak üzere işlev görür, yani olmazsa olmaz bir mekanizmadır. Bilişsel davranışçı terapilerde, özellikle bu mekanizma tanıtılarak, neyle savaştığınızın tam olarak anlaşılması sağlanır.

     Şimdi hayal edin, dar, karanlık bir sokakta yürüyorsunuz, arkanızda adım sesleri. Siz hızlandıkça hızlanıyor, gecenin kör saati, takip ediliyorsunuz. Kalp atışlarınız hızlandı; çünkü vücut "kaç ya da savaş" tepkisi vermeye hazırlanıyor. Ya koşarak izinizi kaybettireceksiniz, ya da saldırarak üstünlük sağlayacaksınız. Organlara lazım olan kan miktarı, kalbin daha güçlü ve hızlı atmasına sebep oluyor. Ter içinde kaldınız, çünkü vücudunuzun sıkışmalara karşı kendisini hazırlama yöntemlerinden biri bu aynı zamanda, dar yerlerden sıkışmadan kurtulmanızı sağlayabilecek olan ter, her gözeneğinizden fışkırdı. Eller- ayaklar buz gibi, çünkü kan hayati organlara yönlendirilecek, vücut hayatta kalmasında en önemli organları besleyecek.

     Bu saydıklarım, karanlık sokakta takip edilirken, vahşi bir hayvan saldırısında, yamaç paraşütü yaparken falan olduğunda, biz bunun adrenalin/ korku/ kaygı sebebiyle olduğunu bildiğimizden, o kadar da rahatsız olmuyoruz. Çünkü beynimiz o anda savaşmamız ya da kaçmamız gereken şeye odaklanıyor. Ancak kanepede televizyon karşısında yayılırken, vücudun verdiği bu tepkiler, uçan adam sabri gibi kendimizi yerlere fırlatmamıza sebep oluyor. Korkuyoruz, normal bir ortamda, normal olmayan tepkiler veren vücudumuz, beynimizde "tehlike sinyalleri" çalmasına sebep oluyor. Beyin, "ölüyo mu lan bu manyak" diye bütün önlemleri alıyor, tek amacı hayatta kalmak oluyor o saatten sonra. Sonra arkasından panik atak belirtileri gittikçe şiddetleniyor.

     Peki vücudun durduk yere verdiği bu tepkiler neyin nesi? Neden durduk yere bu sistem giriyor devreye? Bazı kişilerde fizyolojik sebepler ağır basarken, bazı kişilerde bilinçaltından tetiklenmeler olabilir. Siz televizyon izlerken arka planda neler olduğunu, bilinçaltınızın o anda ne ile uğraştığını bilinç düzeyinde bilmiyorsunuz ama vücudunuz biliyor. Dolayısıyla ona göre tepki veriyor.

     Ne yapmalı? Öncelikle, heyecanlı yapısı olan hemen herkesin "panik atak var bende" diye kendine teşhis koyması, biraz şey gibi. Ne gibi diye sormayın. Söyleyemem, mağdurum. Kapı ziline heyecanlanan insanlardan biriyseniz "heyecanlısınız", durduk yere fenalık hissi geliyor, delirecek gibi hissediyor (lan ben aslında burda mıyım, değil miyim hissi mesela) ama bir süre sonra delirmeden normale dönebiliyorsanız, bu belirtilerle baş edemeyip kendinizi bir kaç defa acil servislerde, poliklinik poliklinik gezip sorun bulmaya çalışırken falan bulduysanız, kesin değil (organik bir sebebi olup olmadığına bakılması gerek) ama yüksek ihtimalle tertemiz panik bozukluk/ anksiyete hastasısınız; tebrikler! Bunu psikiyatriste gidip, kalbinizde, tiroid değerlerinizde bir sorun olmadığını da tespit ettirerek onaylatabilirsiniz.

   Panik bozuklukta, çeşitli tedavi yaklaşımları mevcut: ilaç+ terapi kombinasyonu, sadece ilaç, sadece terapi, hipnoterapi, bilişsel davranışçı terapi, emdr terapisi gibi. En doğru yönteme, psikiyatrist karar veriyor ancak, genellikle ilaç+ terapi kombinasyonları uygulanıyor. Sadece ilaç tedavisi, altı açık bir ocağın üzerindeki kaynayan su tenceresinin içine, soğuk su koyarak anlık olarak suyun kaynamasını engellemeye benziyor, temeldeki organik sebebi halletmeden (ateşi kapatmadan) suyun kaynamasını engellemek, kısa süreli çözüm. İlaçsız sadece terapi, tenceredeki su miktarına  (kişiye, hastalığa karşı tutumuna) bağlı olarak, tercih edilebilir, ancak kişi tahammül edemiyor, hastalık sosyal hayatına engel olmaya başlıyorsa ateşi kapatmak mümkün olmuyor. Dolayısıyla, çoğu uzman hem ilacı hem terapiyi aynı anda kullanmayı tercih ediyor. İlaçla kaygılar yatışarak sempatik sinir sistemi baskılanıyor, vücuda "güvendesin" deniyor, aynı anda beyin, güvende olduğuna inandırmak üzere terapiye alınıyor, buna bağlı olarak da düşünce sisteminde ve kalıplaşmış davranışlarda değişikliğe gidiliyor. Bu yöntem etkili, ama uzun sürebileceğini, herkesin tepki verme süresinin farklı olduğunu, tedavi sonucunda iyi duruma gelinse bile, kaygının arttığı bazı travmatik durumlarda hastalığın cortlayabileceğini kabul etmek lazım. Ki cortluyor da. Sadece terapi ve ilaç tedavisi öncesi elinizde olmayan bir enstrümana sahip oluyorsunuz: Bakış açısındaki ve davranışlardaki değişiklik.

     Hipnoterapi, benim şahsi olarak tanıklık ettiğim ve deneyimlediğim bir tedavi değil. Ancak panik bozukluğa bilinçaltındaki bir takım işlenmemiş duyguların ve takıntıların sebep olduğuna inanıyorsak, ehil ellerde oldukça etkili sonuçlara ulaşılabileceğini düşünüyorum. Tabi karanlık bir züccaciye mağazasında koca bir fili gezdirirken hiçbir şey kırmadan dışarı çıkabilmek ne kadar riskliyse, hipnoz da, o kadar riskli. Hiç hoşunuza gitmeyecek bir şeylerin de açığa çıkabilmesi ihtimali her zaman mevcut, hipnoterapiye girişecekseniz mutlaka iyi bir uzman araştırmanızı salık ederim.

     EMDR terapisi ise nispeten daha güvenilir. Özellikle panik bozukluğunuz yaşadığınız travmatik bir olay sonucunda açığa çıktıysa. Tedavi, travmatik olayı hatırlamak, o olay sebebiyle duyulan acı ve dehşet gibi duyguların, vücudun belli başlı noktalara sistematik bir şekilde ufak dokunuşlarla bilinçaltında işlenmesi, olayın bittiğinin beyine anlatılması, artık güvende olduğu duygusunun verilerek tıkanan beyin sinyallerinin düzeltilmesi ve olaya karşı duyulan hassasiyette azalma yaratılması şeklinde gerçekleşiyor. Garanti değil, ancak kendi adıma konuşursam, bende oldukça büyük bir rahatlama sağlayan bir yöntemdir.

     Bunları anlatma sebebim şu: 7 yaşında teşhis alan, uzun yıllar boyunca türlü tedaviler deneyen bir panik bozukluk hastası olarak (hala zaman zaman başetmekte zorlansam dahi) oldukça büyük yol katettiğimi söyleyerek, bunla savaşan kişilere GEÇECEK demek. Yaşadığınız bu hisler, kaygılar, sonsuza kadar sürmeyecek, en kötüsü 1 saat sürecek, sonra size nefes almak, toparlanmak ve savaşmaya devam etmek için fırsat verecek. Siz bu savaştan galip çıkacaksınız, daha güçlü, daha deneyimli ve daha kontrollü.

     "Ah cınım yaa bende de var panik atak, paniğim ben" diyenlere sakince gülümseyecek, "ah kardeş sorma, zengin hastalığı diyolar" diyerek ufka doğru atınızı süreceksiniz. O sırada, güneş yeniden doğuyor olacak, milyonlarca yıldır, milyonlarca insanın üzerine doğduğu gibi.

     
     


     
     



Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML