KİMLERDENMİŞ?

Bu blog, iki yakın arkadaşın ortaklığı ile seneler önce oluşturuldu, ancak evlilikler, doğumlar, ayrılıklar, yeni deneyimler derken, farklı bir yöne evrildi. Sonra da dendi ki, "ya biz bunu da denemişiz". O zaman neden insanlarla da paylaşmayalım? Her işte parmağı olan iki dostun yorumlarını, paylaşımlarını okuyacaksınız. Bi bakmadan geçmeyin :)

PAYLAŞALIM MI?

03 Eylül, 2019

OKULUN İLK GÜNÜ MÜ ZOR, ANNELİĞİN İLK GÜNÜ MÜ:/

      Ölümüne kapışacak bir versus, sanırım bir çok anne bir kucağına o küçük canı aldığında bu kadar ne yapacağını şaşırıyor, bir de okulun ilk gününde :/

      Malum, okullar 2019-2020 eğitim öğretim yılı 9 Eylül Pazartesi günü başlıyor. Anaokulları ve 1. sınıflar bu hafta birkaç gün oryantasyon için çağırdılar aileler ve çocuklarını. Bunlardan nasibini alanlardan biri de bizdik. Ben aslında, 2 yaşından beri süregelen bir kreş maceramız olduğundan, sülalem raad bir şekilde gittim oryantasyon saatine. Dedim ki "ulen, biz bunları aştık, 6 ay kreşe girerken kıyametleri kopardık, kendimizi yerlere attık, birimiz kreşte birimiz işyerinde kızarana morarana kadar ağladık, bu gün en kötü ne olabilir ki?"

     Hayır dostlarım, bir yerde okula gitmeyeceğim krizine girilecekse, morarana kadar ağlanacaksa, okul ve ayrılık yagıları yaşanacaksa elbette ki onu da en iyi biz yaşarız :/

      Daha sınıfa alınmalarını takriben 10. dakikada üzerime doğru kaygılı bir şekilde yürüyen rehber öğretmeni gördüğümde hiç üstüme alınmamıştım, ne yalan söyleyeyim. "Değildir değildir, benimki oynuyor şimdi, acaba hangi acılı anayı vuracak piyango şimdi du bakalı" diyerek üstümdeki kaygıyı dağıtmıştım. Ama sevgili rehber öğretmenimiz ellerini iki yana açarak "sakinleştiremiyoruz" dedi 'na böyle  \\o//  İçimden çığlık attım.

     Neticede, 2 saatlik oryantasyon zamanını, çocuğumla el ele kol kola, sanki bin yıldır görüşmemişiz gibi öpüşe koklaşa, birbirimize methiyeler düze düze, garip bakışlar altında sınıfın önündeki popomun yarısını zor sığdırdığım çocuk sandalyelerinde tamamladık. 

      Sonra eve geldim, üzerine biraz düşündüm. Kendimi çocuğumun yaşlarındayken okula gittiğimde nasıl hissettiğimi hatırlamaya adadım da denilebilir tabi.

      Hissettiğim şeyi tarif etmem gerekirse, saf korku diyebilirim neredeyse. Karmaşa, ne yapacağımı bileyemeyişlerim, annemi babamı özlemem, eve gitmek istediğim halde gidemediğim için hapis edilmişim duygusu. Şu anda yaşanandan tek fark, okulların fiziki olarak daha güzel oluşu (en azından özellerin) öğretmenlerin çocukların psikolojisine daha özenli davranmaları. Bizim zamanımızda ağlarken, öğretmen gözlerini belerterek "çocuuum ağlayıp sinirimi bozuyorsun" demişti bana hiç unutmuyorum. Halbuki sadece babamı özlemiştim ben. 

Peki, okula yeni başlayan çocuklarımıza nasıl davranmalıyız? Bunu hem sütten ağzı yanan bir anne olarak, hem de çocuklarla uzun yıllar çalışan bir meslek elemanı olarak yazacağım.

PÜF NOKTA, kaygımızı çocuklarımıza hissettirmemek. Çünkü anne ve babasını dünyadaki en güvenilir insanlar olarak gören çocuk, anne ve babaya baktığında yüzlerinde kaygı görüyorsa, ses tonlarında kaygıyı algılıyorsa, otomatik olarak kötü bir durumda olduğunu ve annesinin/ babasının bile kendisine yardım edecek güçte olmadığını düşünmeye başlıyor. Özetle annem/babam bile  korkuyorsa başıma neler gelecek kimbilir :o

Mutlaka ama mutlaka çocuğa okul hakkındaki hsilerini anlattırıp, yargılamadan, anlamaya çalışarak kaygısını azaltma yoluna gitmeli.Okula neden gitmek zorunda olduğu açıklanmalı, mutlaka okuldan her akşam saat kaçta alınacağı bilgisi verilmeli, özlemenin normal bir duygu olduğu ve akşamları özlem gidermenin hem normal hem çok güzel olduğu vurgulanmalı. (anneler babalar işe/ çocuklar okula/ akşam hepsi eve :)

Çocuğu ağlarken okula fırlatıp çıkmamak önemli. Bunu kreşlerde maalesef yapamıyorsunuz, çünkü ne öğretmenlerin vakti var, ne çalışan ebeveynlerin. Ama ağlarken çocukta şöyle bir ruh hali oluşuyor, annem/babam beni ağlarken bırakıp gitti, terk etti, çocuğun siz gittikten sonra sakinleşmesi mutlu olmasından değil, kaale alınmamasından genellikle. O yüzden ne yapın ne edin, çocuğunuzu sakinleştirin. Ama kıvam önemli, izin isteyerek (annecim gidebilir miyim?) değil, bilgi vererek (ben şimdi gidiyorum ve akşam seni almaya geleceğim, iyi eğlenceler) ayrılmak uygun olacaktır.

Çocuğunuzu bir şekilde okula bırakmayı başardıysanız, akşam aldıktan sonra özenle vakit geçirmek çok önemli. Okulda öğrendiklerini, vaktini nasıl geçirdiğini anlattırarak, okul sevgisini pekiştirmeye başlayabiliriz. (sevmeye başladıysa tabi:/)

Teoride çok kolay görünen bu anlattıklarım, uygularken pek kolay olmayacak. Ben kreşin önünde yarım saatlik ağlama krizini dindirmeye ve bir yandan da öğretmenlerin çocuğu benden kopararak içeri sokmasını engellemeye çalışırken, hiç eğlenmiyordum, son derece umutsuzdum ve içeri güle oynaya giren çocuklara gıpta ile bakıyordum mesela. (çocuklarımızı kıyaslamıyoruz, sözü gelmişken, bak o ağlamadan girdi, hadi sen de gir demiyoruz, çünkü bizim çocuğumuz o, başkası değil) 6 ay aralıksız sürdü bu krizler, 6. aydan sonra ara ara olmaya devam etti (uzun tatil dönüşlerinde) ve sonunda güle oynaya okuluna giden beni öpüp içeri giren çocuğuma kavuşmuştum. Sonra ne oldu, ilkokul başladı :/

Şimdi aynı süreçlerden yeniden geçiyoruz, farklı okul, farklı sınıf, farklı öğretmenler... Belki farklı bir süreç yaşayacağız, belki daha uzun sürecek, belki daha acılı olacak.

Yarın 2. oryantasyon günü ve şu anda evde mutlu mesut oyun oynayan çocuğun içinden ne tür bir şeytan çıkacak, ben de bilmiyorum.

Halbuki çok da havalı girmiştim okula ya, peh :/ Öyle havalı havalı da anlattım ama, biz bizeyiz şurda, ortamlarda "benim çocukta bu teknikleri uyguladım allah sizi inandırsın hemen alıştı, hiç üzmedi beni"
derim, kim bilecek :)







Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML